Pressmedya

İbn Teymiyye Ve Mezhep  

11 Mart 2009 Çarşamba

ESKİDEN Osmanlı devleti zamanında medreseler vardı sarıklı ulema yetiştiriliyordu. Okullarda çok ciddî din dersleri vardı. Hele, o devirde i`dadî ve sultanî denilen liselerde kuvvetli ve sağlam din kültürü veriliyordu. Din konusunda şazz (kural dışı) marjinal, aşırı, aykırı görüşler öğretilmiyordu. Devlet, Ehl-i Sünnet mezhebini ve yolunu benimsemişti.


Osmanlı`nın son zamanlarında Galatasaray Lisesi`nde, Nimet-i İslâm kitabının müellifi meşhur Hacı Mehmed Zihni efendi hazretlerinin sarığıyla cübbesiyle ders okuttuğunu söylemem yeterlidir sanırım.


Sonra medreseler kapatıldı. Onların yerine açılan İlahiyat fakültesi ve İmam-Hatip mektebi de kapatıldı. Çocuklara, gençlere din eğitimi verilmedi. CHP oligarşisinin yıkılmasından ve iktidara Demokrat Parti`nin geçmesinden sonra din eğitimi başladı ama meydana gelen büyük boşluk bir türlü doldurulamadı. Din eğitimi, din kültürü konusunda korkunç bir cahillik, yarı cahillik ve mürekkep cahillik oluştu.


Dinsizler, kötü niyetliler, Ergenekoncular, Dönmeler, gizli ifsad komitaları ciddî dinî konuları ayağa düşürdüler. Ramazanlarda birtakım gazetelerde, TV`lerde yapılan soytarılıkları hepimiz biliyoruz. Din bir magazin konusu olarak ele alındı. Birtakım adamlara astronomik ücretler verilerek tv ekranlarında dinî şovlar ve hokkabazlıklar yaptırıldı. Diyanet başkanı bunlara dayanamayıp ağır tenkitler ve uyarılar yaptı ama nafile...


Senenin 11 ayında dinsizlik, küfür, fuhşiyat, fısk ve fücur sergileyen bazı gazeteler Ramazan sayfaları hazırladılar, yalan yanlış bilgiler, fetvalar, akıl almaz derecede saçma yorumlar yayınladılar.


Bendeniz yakın zamanda Diyanet`e dinayet, tefsire tesvir diyecek kadar cahil Müslümanlar görmüşümdür.


Otuz kırk yıldan beri de dinimizi bozmak, yeni bir İslâm türetmeye gayretleri hız kazanmıştır.


Bir Ortadoğu devletinden gelen petro-dolarla Türkiye`de hakim ve geçerli olan Ehl-i Sünnet İslâmlığının rengi ve meşrebi değiştirilmek; İbn Teymiyyeci, Selefî, Vehhabî bir meşreb bilhassa genç nesillere aşılanmak istendi.


Orta yolda olan değerli Ehl-i Sünnet alimlerine değer ve yüz vermeyen, onları tercih etmeyen birtakım çevreler ve yayıncılar Arap dünyasındaki, Hint yarımadasındaki aktivist, aykırı fikirli, İslâm`ı bir ihtilal hareketi gibi algılayan aşırı fikirlilerin kafa karıştıran kitaplarını tercüme ettirip yayınladılar ve zihinlerin bulanmasına sebep oldular.


İmamı Gazalî, İmamı Süyutî, İmamı Rabbanî, Tâcüddin Subkî ve benzeri binlerce imama ve büyük alime iltifat edilmedi; İbn Teymiyye, Müslümanlara tek imam (din önderi) ve ışık tutucu olarak kabul ettirilmek istendi.


Sohbetlerini dinlediğim Sünnî din büyükleri, İbn Teymiyye`yi `ilmi kadar aklı olamayan` bir alim olarak tanıtıyorlardı. Onun talebesi İbn Kayyım el-Cevzî için de böyle söyleniyordu.


Ehl-i Sünnet büyükleri, İbn Teymiyye`yi gulüvve sapmış bir kimse olarak göstermiştir.


Sanırım 1970`lerde bir Ortadoğu ülkesinden, İbn Teymiyye`nin eserlerinin Türkçe`ye çevrilmesi ve yayınlanması için büyük miktarda para gönderilmişti. Birkaç cilt çevrildi ve kesintiye uğradı. Bu işin içyüzü çok karışıktır. Burada yazmam mümkün değildir.


Eskiden yok iken, ülkemizde Teymiyyeciler diye bir grup türedi. Bildiklerinden ve anladıklarından değil, bir moda gibi, bazıları da `teşvikler` dolayısıyla İbn Teymiyye`nin aşırı ve fanatik taraftarı kesildi.


Büyük Ehl-i Sünnet alimleri İbn Teymiyye`yi tenkit etmişlerdir. Cehennemin ebediliğini inkar ettiği iddia edilmektedir. Üç talak konusundaki aykırı fikirleri itirazlara yol açmıştır. İbn Teymiyye`nin en bariz (göze çarpan) tarafı aşırı, sert, kırıcı, tekfir edici, şirkle suçlayıcı olmasıdır. Şeyhülekber Muhyiddin Arabî için `O Şeyh-i Ekber değil, Şeyhi Ekferdir` (en kafir şeyhtir) demiştir.


İbn Battuta, meşhur Seyahatnamesinde, Şam`da bulunduğu sırada Emeviye Camii`nde minberde bir hatibin, `İşte ben şimdi nasıl bu minberin basamaklarından iniyorsam, Allahü teâlâ hazretleri de bunun gibi Arş üzerine istiva etmiştir` mealinde bir söz ettiğini yazar. Bu zat İbn Teymiyye`dir.


İbn Teymiyye`de, Ehl-i Sünnet alimleri tecsim, Allah`ı bir cisim gibi göstermek bozuk akidesi olduğunu iddia ederler.


Bilindiği gibi Arabistan`daki Vehhabiler, imam olarak İbn Teymiyye`yi kabul ederler.


Merhum Celal Hoca(Celal Ökten) `İbn Teymiyye`nin vur dediğini Vehhabîler öldürdü` derdi.


Sağlam bir din kültürüne sahip olmayan Müslümanlar İbn Teymiyye`nin kitaplarını okuyarak aydınlanmazlar, aksine şaşırır ve yanlış inanç ve düşüncelere kapılırlar.


İbn Teymiyye`nin büyük aşırılıklarından biri de tevessül ve istigase konusundadır.


Tek cümle ile özetlemek gerekirse: İbn Teymiyye`nin aşırılıkları ve yanlışlıkları göz önüne alınarak; onun kitaplarını, dinî bilgileri ve kültürleri yetersiz olan avama okutulmamalıdır.


Bendeniz, Müslüman bir yayıncı olarak, milyonlarca dolar verseler büyük destek sağlasalar bile bu zatın kitaplarını tercüme ettirip yayınlamam. Çünkü böyle bir şeyin büyük vebali vardır. Bunları okuyan birisi sapıtırsa bunun hesabını veremem.


İbn Teymiyye`yi, onun yolundan gidenleri en etraflı şekilde tenkit eden kitap Arapça yazılmış olan `Beraatü`l-Eş`ariyyîn min Akaidi`l-Muhalifîn` adlı kitaptır. Bendeniz bu değerli ve uyarıcı eseri Türkçe`ye tercüme ettirdim ve EHL-İ SÜNNET`İN MÜDAFAASI adı altında yayınladım. (Mütercimi eski müftülerden merhum Hasip Seven hocadır. Büyük boy, 656 sayfa.)


İbn Teymiyye`yi ve Türkiye`deki bugünkü çömezlerini tenkit eden ve Müslümanları uyaran diğer değerli bir eser de, büyük din alimlerinden Sahih-i Müslim şârihi, büyük mücâhid (Bulgaristan`da ve Türkiye`de zindanlarda yatmıştır) merhum Üstad Ahmed Davudoğlu hocaefendidir. Kitabın ismi: DİNİ TÂMİR DÂVASINDA DİN TAHRİPÇİLERİ`dir.


Haram Rantlar Yiyen Pislik Böcekleri


TÜRKİYE bir rantlar ülkesidir. Rant ne demektir? Bunu bir örnekle açıklamak istiyorum: Büyük bir şehrin, mesela İstanbul`un kenarında 100 dönümlük bir arazi var. İnşaata, yapılaşmaya açık değil. Biri bu araziyi çok ucuza alıyor. Ardından gizli kapaklı faaliyetler başlıyor. Allem ediyorlar kallem ediyorlar, araziyi inşaata-yapılaşmaya açtırıyorlar. Kıymeti bir anda 1`den 100`e fırlıyor. Birileri hiç zahmetsiz büyük servetler, voliler vuruyor, köşeyi dönüyor.


Ahlaksızlık, kanunsuzluk bunun neresinde?.. Onu da anlatayım:


Oluşan rantın birkaç kişi tarafından paylaşılmasında. Arazinin, birilerine rant oluşturmak için kanunları nizamları zorlayarak yapılaşmaya açılmasında.


Rant; toplumun, şehir halkının tümünün hakkıdır. Onda saçı bitmedik yetimlerin hakkı vardır. Bir veya birkaç kişinin bu yolla zenginleşmesi ahlaksızlıktır, suçtur, vatana ihanettir.


Son birkaç yıl içinde İstanbul`da binlerce büyük rant oluşturulmuş ve birileri zengin edilmiştir.


Böylece bir İslâm burjuva sınıfı meydana çıkacakmış.


Böyle haram, ahlaksız, faziletsiz rantlarla oluşacak burjuva sınıfı olmaz olsun.


Rantları çoğaltmak için İstanbul`u 40 milyonluk korkunç bir şehir haline getirmek istiyorlar.


Gerçekten dindar, vicdanlı, ahlaklı, faziletli, Allah`tan korkan, Peygamber`in Sünnetine bağlı Müslümanlar haram gelirlerden haram rantlardan uzak dursunlar. Bu onlar için hem dünyada, hem ahirette hayırlı olur.


Allah`a, Peygamber`e, Kur`ân`a, Sünnet`e iman eden haram yemez, gayr-i meşru rantlar peşinde koşmaz.


Müslüman pisliklerden kaçar. Müslüman asla pislik böceği durumuna düşmez.


Rant konusunda ne korkunç dolaplar dönüyor. Bin türlü ranttan biri moloz rantıdır. Eline büyük bir arazi geçirecek, oraya moloz döktürecek ve zahmetsiz, sermayesiz şekilde kısa zamanda milyonlarca dolar vuracak. Ne milyonlarcası... On milyonlarca.


Moloz rantı konusunda bazı belediye başkanlarına yapılan iğrenç baskıları anlatsam şaşkınlıktan aklınız başınızdan gider.


Türkiye`mizi bu gibi pisliklerden mutlaka temizlememiz gerekiyor.


Temiz ve şeffaf bir ülke istiyoruz. Faziletli bir ülke...

AddThis Social Bookmark Button


Fahrüddîn İbni Teymiyye  

Fahrüddîn İbni Teymiyye, fıkıh, tefsîr, hadîs, kırâat, lügat âlimlerinin büyüklerindendir. 542 (m. 1147) senesinde Urfa`nın Harran ilçesinde doğdu. 621 (m. 1224) senesi safer ayının 10. gününe rastlayan Perşembe günü ikindiden sonra orada vefât etti.


İKİ İBNİ TEYMİYYE VARDIR!


(Bu mübarek zatı; Ehl-i sünnetten ayrılıp bozuk bir yol tutmuş olan, Ahmed bin Abdülhalîm Harrânî ismindeki meşhûr sapık, İbn-i Teymiyye ile karıştırmamalıdır. Bu Eshâb-ı Kirâmın yolundan ayrılan İbn-i Teymiyye, Fahrüddîn İbni Teymiyye`den sonra, hicrî 661-728 târihleri arasında yaşamıştır.)


Fahrüddîn İbni Teymiyye, küçük yaşta ilim tahsiline başladı. Kur`ân-ı kerîmi babasından öğrendi. İlim öğrenmek için Bağdad`a geldi. Bağdad`da ilim tahsilini tamamladıktan sonra, memleketi olan Harran`a döndü. Orada Nûriyye Medresesi`nde talebe okutmaya ve vaaz etmeye başladı. Konuşması gâyet fasîh ve beliğ idi. Sözleri çok güzel anlaşılır ve te`sîrli olurdu. 588 (m. 1192) senesinde Câmi-i Harran`da her gün sabah vakti tefsîr dersleri vermeye başladı. Bu hizmete uzun zaman devâm etti...


Fahrüddîn İbni Teymiyye hazretlerinin oğlu Abdülganî, babasının vefâtından sonra, çeşitli kimseler tarafından babasıyla alâkalı sâlih rüyâlar görüldüğünü, bu rüyâların çok fazla olduğunu, toplanacak olsa bir cildi dolduracağını bildirmiştir.


Fahrüddîn hazretlerinin kardeşinin sâliha bir kızı vardı. Diyor ki: “Fahrüddîn hazretlerinin vefâtından sonra şöyle bir rüyâ gördüm: Gökyüzünden büyük bir feryâd sesi işittim. Yanımda bulunan kimseye; `Bu feryâd sesi nedir?` diye sordum. Dedi ki: Bu, Fahrüddîn hazretlerinin vefât etmesi ve câmisindeki yerinin boş kalması ve tefsîr derslerinin kesilmesi sebebi ile meleklerin feryâdlarıdır.”


İLLE NAMAZ, İLLE NAMAZ...


Başka bir kimse, rüyâsında Fahrüddîn İbni Teymiyye hazretlerini gördü. Kendisine dedi ki: “Ey efendim! Bana haber verir misiniz, ölüm nasıl bir şeydir?” Fahrüddîn hazretleri de buyurdu ki: “Ölüm ânında, ölüm geldiği zaman onun şiddeti pek fazladır. Fakat (iyi kimseler için) ondan sonra her şey çok kolay, çok hafif ve çok rahattır.” Sonra da buyurdu ki: “Ey Abdullah! Namaz! (Sana namazı tavsiye ederim.) Ondan daha efdal hiçbir şey yoktur. Kim ona devâm ederse ve Ehl-i sünnet ve cemâat i`tikâdını muhâfaza ederse, burada çok hayırlar ile karşılanır.”

AddThis Social Bookmark Button


İbn teymiyye Ve eserleri  

Eserleri Tarihçiler İbn Teymiye'nin eserlerinin yaklaşık 300 cildi bulduğunu belirtmişse de bu eserlerin tümü bugüne ulaşamamıştır.

Akaid konusunda bugüne ulaşmış yaklaşık 20 risalesi mevcuttur. Bu risalelerinin bir kısmı ile bazı küçük kitaplar, Mecm'uatü'r-resâil ismi altında basılmıştır.

Hristiyanlara İslam dinini anlatmaya çalıştığı ve çeşitli Hristiyan doktrinlerini eleştirdiği el-Cevabu's-sahih limen beddele dine'l-Mesih isimli ünlü bir eseri vardır.

Fıkıh konusunda birçok eseri bulunur, risalelerinden bir kısmı Mecm'uatü'l-fetâva ismi altında basılmıştır.

Siyasi konularda es-Siyasetu'ş-Şer'iyye fî İslâhi'r-Râî ve'r-Ra'ıyye ve el-Hisbe fi'l-İslâm en önemli eserleridir.

Bunların dışında tefsir, mantık ve cedel konularında çeşitli eserleri bulunur. Nakdu'l mantık ve Minhacü's-sünne ünlü eserlerindendir.

AddThis Social Bookmark Button


İbn Teymiyye  

7 Mart 2009 Cumartesi

Hayatı [değiştir]Tam adı Ebu'l-Abbas Takıyyuddîn Ahmed bin Abdülhalîm bin Mecdiddîn bin Abdüsselâm bin Teymiye olan İbn Teymiyye Suriye'nin kuzeyindeki Harran'da Hicri takvime göre 661 yılının 10 Rebiulevvel'inde doğmuştur. Doğum tarihinin 12 Rebiulevvel olduğunu söyleyenler de olmuştur. Moğol istilası yüzünden, çocukken ailesiyle birlikte Şam'a (Dımaşk) gitmişlerdir. O dönemlerde Şam bilim ve kültür açısından da çok önemli bir şehirdi. Moğol istilaları döneminde doğması ve yetişmesi onun karakterini etkilemiş, siyasi düşüncesinde de yansımaları olmuştur.

İbn Teymiye'nin babası da bir alimdi ve Şam'a geldikten sonra oradaki Emeviye Mescidi'nde bir ders ve vaaz kürsüsüne sahip olmuştur. Dedesi de büyük bir İslam alimi olan İbn Teymiye ailesi tarafından küçük yaşlardan itibaren ilmi bir kariyere yöneltilmiştir. İlk eğitimini ailesinden, özellikle babasından almıştır. Öncelikle Kur'an tahsili görmüş, daha sonra hadise yönelerek hadis çalışmalarına başlamıştır. Bu sıralarda Hanbeli fıkhıyla da ilgilenmiş bu konuda da çalışmaya başlamıştır. Bunların dışında Arap dili grameri ve Arap tarihiyle de ilgilenmiştir. Felsefe ve mantık konusunda yaptığı tenkitler düşünülürse büyük ihtimalle felsefe ve mantık ilimleriyle de ilgilenmiş, bu konularda çeşitli araştırmalar yapmıştır. Kendisi daha 21 yaşlarındayken babası vefat etmiştir. Babasının vefatı üzerine genç yaşına rağmen babasının ders grubuna da hocalık yapmaya başlamıştır.

İbn Teymiye fakih (hukuk alimi) ve muhaddis (hadis alimi) kişiliğinin yanı sıra akaid konularında da çeşitli söylemlerde bulunuyodu. Özellikle yaşadığı dönemlerde yaygınlaşmaya başlayan sufizme karşı, çoğunlukla isim vermeden genel tenkitlerde bulunmuştur. Bu konuda çeşitli risaleler de kaleme almıştır ki, genel söylemi ve bunlar sufizm eleştiri açısından onu önemli bir konuma koymaktadır. Özellikle Muhyiddin İbn-Arabî'nin görüşlerine karşı getirdiği eleştiriler bu alanda önemli bir yere sahiptir.

Akaid konularında Eş'ariyye mezhebine ters düşen düşünceleri vardı, akli veya felsefe ile mantığa dayanan yorumlardan kaçınmaktaydı. Bu dönemin Eş'ariyye mezhebine bağlı olan idarecilerini ve halkın büyük bir kısmını ona karşı olmaya itmiştir.

Bu sırada gelişen bir Moğol istilası karşısında da aktif biçimde rol almış ve savaşmıştır. Özellikle savaştaki konumu, halkı ısrarla savaşa davet etmesi onu diğer birçok alimden ayırmıştır.

Bu tip muhalif yönleri nedeniyle birçok düşman edinmiştir. Davet üzerine Mısır'a gitmeye karar vermiştir. Burada çeşitli şeyler bahane edilerek, genel olarak haksız diye yorumlanan bir şekilde zindana atılmıştır. Zindanda yaklaşık bir buçuk sene yattıktan sonra serbest kalmıştır. Zindanda kaldığı bu dönemde çeşitli işkencelere de maruz kalmıştır.

Bundan sonraki dönemde Mısır'daki sufilerle arasında büyük çatışmalar ortaya çıkmıştır. Sık sık tartışmalara giriyor, büyük tenkitlerde bulunuyordu. Bu durum bir süre sonra idarenin tepkisini çekmiş bu genel kargaşa ve tartışma ortamını yatıştırmak için Teymiye yeniden hapsedildi. Yine de bu hapis süreci ilkine oranla daha hafif geçmiştir, zira bu sefer dönemin kadıları onun yanında yer almış onun daha iyi şartlar altında ceza görmesini sağlamışlardır. Zaten kısa bir süre sonra da serbest bırakılmıştır. Fakat devrin yeni idaresi onun İskenderiye'ye sürülmesi kararına varır ve İbn Teymiye İskenderiye'ye gider. Mısır tahtı yeniden el değiştirince, İbn Teymiye Kahire'ye davet üzere geri dönmüştür.

Ellili yaşlarındayken Moğollara karşı bir savaş çağrısı üzerine, tekrar Şam'a hareket etmiştir. Fakat savaş gerçekleşmemiştir. Yine de Şam'da ikamet etmeye devam eden İbn Teymiye fıkıh konusuna ağırlık vermiştir. Her ne kadar Hanbeli mezhebini takip etse de, mezhebe tamamen bağlandığı söylenemez. Zaman zaman dört fıkıh (hukuk) mezhebinin görüşlerine ters görüşleri de oluyordu ve bunları açıklamakta tereddüt duymuyordu. İdarenin bu davranışını yasaklamasına rağmen, İbn Teymiye dört mezhebin görüşleriyle ters düştüğü durumlarda kendi görüşünü sunmaktan ve fetva vermekte geri durmamıştır.

İdarenin yasağı tekrarlamasına rağmen İbn Teymiye'nin davranışını sürdürmesi sonucu, İbn Teymiye Şam kalesinde hapsedildi. Yaklaşık altı ay hapiste kaldıktan sonra serbest bırakıldı. İbn Teymiye fıkıh çalışmalarına ağırlık vererek devam etse de, diğer konularda da çalışmalarına devam eder. Bu sıralarda karşıtı gruplar onun eski fetvalarından birini ortaya atarak onun idare ile arasının açılmasına neden olmuş, sonuçta İbn Teymiye tekrar hapsedilmiştir. Hapis süreci içinde baskı artmış ve sonunda onun hapiste okuyup yazması da yasaklanmıştır. İbn Teymiye iki yıl sonra, 1328'te, yakalandığı bir hastalık sonucu vefat etmiştir.


Düşüncesi ve çalışmaları [değiştir]İbn Teymiye çok yönlü bir kişiliktir, İslam hukuku (fıkıh), hadis ilmi ve siyasi düşünce başta olmak üzere birçok konuda uzmanlaşmış, önemli eser ve görüşler sunmuştur. İbn Teymiye bir mezhep kurma arzusunda olmadığı gibi, arkasından bir mezhep de kurulmamıştır. Yine de bir anlayış ve okulun öncüsü olmuş, ondan sonra bu okulu takip eden birçok ünlü alim olmuştur; İbn Kesir gibi.


Fıkıh (İslam hukuku) [değiştir]Fıkıh konusunda her ne kadar özgün düşünceleri de olsa da İbn Teymiye genel anlamda Hanbeli mezhebini takip etmiştir. Hanbeli mezhebini takip etmesinin en büyük nedeni Kitap ve Sünnete bağlılığıdır. Fakat bazı konularda diğer mezheplerin görüşlerini de benimsemiştir. Yine bazı konularda dört imamın görüşlerinin dışında kalan özgün düşünce ve görüşleri de vardır. Bunlardan en ünlü ve önemlilerinden biri de boşanmanın yemin olarak kullanılması konusundaki görüşüdür; boşanmanın yemin olarak kullanılmasını doğru bulmamış, çoğunlukla bu yemini eden kişinin eşini boşamak gibi bir niyeti olmadığını belirtmiş ve bu nedenle boşanma yemin konusu yapılmasının boşanmaya yol açmayacağını söylemiştir. Bu görüşünü Ehl-i Beyt imamlarından yaptığı bazı rivayetlerle de desteklemiştir. Bunun dışında zaman zaman dört mezhep imamının görüşlerine muhalif görüşler de beyan etmiştir.


Siyasi düşüncesi [değiştir]İbn Teymiye insanın fıtratı gereği medeni olduğunu, başka bireylerle birleşmeye hem çıkar değişimi hem de tehlikeleri bertaraf etmek için ihtiyaç duyduğunu düşünmüştür. Buna göre, onun düşüncesinde, topluluk içinde faydalı sonuçlar verecek eylemleri desteklemek ve emretmek, zararlı sonuçlar verecek eylemleri yasaklamak için topluluğun bir idareciye ihtiyacı vardır. Bu idareciye itaatin gerekliği olduğunu, fakat itaat gibi nasihatin de gerekli olduğuna vurgular; ona göre "din nasihattir".

Bunun dışında kamu görevi, baş idareci ve idareci sınıfın özellikleri, otorite, devletin görevleri ve diğer alimlerden farklı olarak devletin iktisadi siyaseti hakkında da görüş belirtmiştir. Ona göre devletin iktisadi yaşama müdahalesinde, özgürlük esas alınmalıdır. Özgürlüğün esas alınmasında iki noktaya dikkat eder;

Dinin bu ekonomik unsurlar hakkında belirlemiş olduğu sınırlar,
Özgürlüğün kamu yararıyla çatıştığı durumlar.
İbn Teymiye'nin adalet prensibi, yöneticinin seçimi, devletin dini ve ahlaki konulara müdahalesi, bireyin iktisadi özgürlüğü ve çalışmanın toplumsal değer konusundaki fikirleri de çarpıcıdır.

İbn Teymiye'nin modern zamanlarda en çok vurgulanan fikri de devletin ahlaki ve dini temellere oturması, dini kanunlara bağlı olması gerektiğini düşünmesidir. Ahlaki ve dini temellere dayandığını ileri süren, dini kanunları benimsediğini ilan eden her türlü devlet yapı ve biçiminin de sürekli olarak öğüt ile geliştirilmesi ve sergilenen eksikliklerin böyle kapatılması gerektiğini savunurken, ahlaki ve dini temellere dayanmayan, dini kanunlarla hükmetmeyen devletin meşru olmadığını öne sürmüştür. Bu konudaki açıklamaları onun dönemindeki, İslam'ı seçse de kültürel, hukuki ve siyasi geleneklerini koruyup, uygulamaya devam eden bazı Moğollara karşı verilmiştir. Teymiye'nin bu görüşleri büyük oranda Kur'an'da Maide suresi 44. ayetin tefsirine dayanır. Ayetin Türkçe meali ise şöyledir:

"Gerçekten Biz, içinde bir hidayet, bir nur bulunan Tevrat'ı indirdik. Kendilerini Allah'a teslim etmiş peygamberler, yahudilere onunla hükmederlerdi. Bir de Allah dostları ve ilim adamları da Allah'ın kitabını muhafaza etmekle görevli olmaları ve üzerine şahit olmaları dolayısıyla onunla hüküm verirlerdi. Artık insanlardan korkmayın, Benden korkun ve Benim ayetlerimi birkaç paraya değişmeyin! Ey hakimler, her kim Allah'ın indirdiği hükümlerle hüküm vermezse, onlar hep kafirlerdir."[1]
Yine de İbn Teymiye'nin bu görüşlerini devrimci bir görüş olarak sunmamak gerekir, zira genel olarak ümmet uzun vadede varlığının sorunsuz devamının, ülke ve dinin korunmasının; yöneticinin veya yönetim biçiminin niteliklerinden daha önemli olduğunu vurgular. İslam alimlerindeki geleneksel "bir gecelik anarşi bin yıllık zalim sultanın yönetiminden daha kötüdür" fikri İbn Teymiye'de de bulunur. Nitekim kendisi dönemindeki saltanat şeklindeki İslami devlet yapısını eleştirmiş olsa da bu yapıya karşi ayaklanmamıştır. Yine de yönetim meşruiyeti konusunu şeriat açısından ele alması önemlidir. Özellikle İslam devletler hukuku açısından İbn Teymiye'nin bu çıkarımları önemlidir.

AddThis Social Bookmark Button


İbn Teymiyye ve alimler  

Hindistan'ın büyük alimlerinden allâme Muhammed Abdurrahman Silhetî, 1882 senesinde basılan kitabında şöyle diyor:

İbni Teymiyye, Vehhabîlerin büyüğü ve öncüsüdür. O şeyh-ül-islam değil, bid'at ve âsâm, yani sapıklık ve günahlar şeyhidir, önderidir. Vehhabîlerin bozuk itikadlarından ilk konuşan odur. Ve aslında, bu bozuk, sapık fırkayı ortaya çıkaran odur. Zamanından Sultan ikinci Mahmud Han zamanına kadar, zikri ve akideleri gizli kaldı. Sultan ikinci Mahmud Han zamanında, Yemen tarafından [Necd'den] Muhammed bin Abdülvehhab isminde biri zuhur etti. İbni Teymiyye'nin ölümü ile yok olan, üzeri örtülen ve İslam memleketlerinde eli kolu bağlı olan bozuk itikadları körükleyip ortaya çıkardı. Yeni bir din yolu tuttu. Ehl-i sünnet vel-Cema'at mezhebine uymayan bir bid'at kampı teşkil etti. (Seyf'ül Ebrar, s.26)

Hindistanlı Ehl-i sünnet alimlerinden Mevlana Muhammed Fadlurresul 1849 senesinde telif ettiği eserinde şöyle diyor:

Biliniz ki bu İbni Teymiyye bed mezheb [yolu kötü], nefsine mağlup, Ehl-i sünnetten hariç bir kimsedir. Allahü teala için cihet [yön] söylenir dedi. İmam-ı Sübkî ona reddiye yazdı. Tabakat-ı Sübkî'de bunlar anlatılmaktadır. Sonradan çıkan bu fırkanın [Vehhabilerin] onunla çok uygunlukları ve ilgileri vardır. (Tashih'ül Mesail, s.44)

İbni Teymiyye'nin Mü'min suresinin 36-37. ayetlerinde geçen Fir'avn'a ait bir sözü delil olarak öne sürerek Allahü teâlâ için cihet isnad ettiği anlaşılıyor: (Fir'avn, Ey Haman, bana yüksek bir kule yap; belki göklerin yollarına erişirim de Musa’nın Tanrısı’nı görürüm! Doğrusu ben onu, yalancı sanıyorum, dedi. Böylece Fir'avn’a, yaptığı kötü iş süslü gösterildi ve yoldan saptırıldı. Fir'avn’un tuzağı tamamen boşa çıktı.) [Mümin 36/37]

İbni Teymiyye'nin çağdaşı olan Ahmed b. Yahya el-Küllabî diyor ki:

"Keşke bilseydim, İbni Teymiyye Fir'avn'un bu sözünden Allahü teâlânın göklerin ve Arşın üzerinde olduğunu nasıl anlamıştır? Fir'avn (Musa'nın Allah'ı göklerdedir) dememiştir. Haydi Fir'avn'un dediğinden böyle anlaşıldığını farzedelim. Peki İbni Teymiyye, nasıl Fir'avn'un zannıyla istidlal eder? ...Demek ki İbni Teymiyye'nin, bu ayetten anladığı mana ve Allah'a cihet olduğuna dair itimad eylediği delil, Fir'avn'un görüşüne göredir. Akidesinde itimad ettiği delil Fir'avn'un zannettiği şey olup o Fir'avn inancının kurucusudur." (Bera’atü’l-Eş’ariyyin min Akaidi’l-Muhâlifin, s.120-121.)

Büyük alim Yusuf-i Nebhanî diyor ki:

"Fir'avniye ismine hak kazanan, Allah'a cisim nisbet etmekte, benzetme yapmakda ve yön isnad etmekte Fir'avn'a muvafık kanaate sahip bulunan Haşviye taifesidir. Yoksa, noksan sıfatlardan münezzeh bulunan Allahü teâlâyı bu gibi şeylerin tamamından tenzih eden Ehl-i sünnet vel-cemaat topluluğu değildir." (Şevahidü'l-Hakk, s.223)

Kâdızade Ahmed Efendi, İmam-ı Birgivî’nin kitabının şerhinde şöyle diyor:

“[Allahü teâlâ] Gökte ve yerde değildir, mekândan münezzehdir. ..Mekân ve zaman O’nun şanına muhaldir. ..Sağda, solda, önde, arkada, üstte ve altta değildir....Allahü teâlâ cisim ve cismanî olmakdan münezzehdir. Bir tarafda [cihette] olmaktan da münezzehdir. ..İbni Teymiyye ve yolundakiler, Allahü teâlâ üst taraftadır dediler.” (Birgivî Vasiyetnamesi Şerhi, s.24).

Hafız İbni Hacer el-Askalânî, Ed-duraru’l-kâmine isimli kitabında, İbni Teymiyye'nin sahabenin büyükleriyle ilgili sözleri hakkında alimlerden bazı nakiller yapmaktadır:

“İbni Teymiyye Ömer ibnu’l-Hattab’a üç talak meselesinde ve Hazret-i Ali'ye de on yedi meselede Kur'anın nassına muhalefet etti diye isnadda bulunmuştur. Hazret-i Ebu Bekir ne dediğini bilen yaşlı birisi olarak müslümanlığı kabul etti, ama Hazret-i Ali çocukken İslamiyeti kabul edip bir kavle göre çocuğun İslamiyeti sahih değildir, demesi ve yine Hazret-i Ali hakkında, kendisi Ebu Cehil'in kızını istemiş ve ölünceye kadar onu severek unutmamıştır, demesi üzerine alimler ona münafıklığı isnad etmişlerdir. İbni Teymiyye Hazret-i Osman hakkında (Osman malı severdi) demiş ve (Peygamberden -aleyhisselam- istigasede bulunmazdı) dediği için ona zındıklık isnad etmişlerdir.” (Bera’atü’l-Eş’ariyyin min Akaidi’l-Muhâlifin, s.410.)

İbn Hacer el-Askalânî (v. 852/1448) İbn Teymiyye’nin, İmâmiyye Şîası’nın otoritelerinden olan İbnü’l-Mutahher el-Hıllî’nin (v. 726/1325) Minhâcü’l-kerâme fî ma’rifeti’l-imâme (Tebriz 1286, Tahran 1298, Kahire 1962) adlı eserine reddiye olarak yazdığı Minhâcü’s-sünne en-nebeviyye fî nakzı kelâmi’ş-şîa ve’l-kaderiyye isimli kitabı üzerine yaptığı değerlendirmede diyor ki:

Telif esnasında kaynağını hatırlayamadığı bazı makbül/sahih hadisleri veya senedi zayıf da olsa bazı mevcut/sabit rivâyetleri mevzu olduğu gerekçesiyle reddetmiştir. İbn Teymiyye, İbnü’l-Mutahher el-Hıllî’nin kullandığı hadislerin büyük bir kısmı mevzu ve çok zayıf olmakla birlikte, onun sözünü çürüteyim (tevhîn) derken bazan Hz. Ali’yi küçük düşürmüş, ifrat ve teşeddüde düşmüştür. (İbn Hacer, Lisân, VI, 319-320; a.mlf., Dürer, I, 71; Leknevî, Ecvibe, s. 174-176.)

Leknevî diyor ki:

İbn Teymiyye, İbnü’l-Cevzî (v. 597/1200) gibi hasen hadisleri mekzûb, birçok zayıf haberi de mevzû kılmış, hatta zayıf veya mevzû oluşu ihtilaf konusu olan birçok haberin, mevzû olmasında ittifak olduğunu iddia etmiştir. (Leknevî, Ecvibe, s. 174)

Ehl-i sünnet alimlerinden Yusuf Nebhanî, Şevahidü'l-Hakk'da diyor ki:

"İbni Teymiyye, dalgaları kıyıyı döven gürültülü bir deniz gibidir. Bazen sahile inci ve mercan bırakır; bazı zamanlarda da taşları ve midye kabuklarını attığı, pislikleri ve hayvan leşlerini bıraktığı olur." (s.46)

İbni Teymiyye'nin yaptığı naklin sahih olmadığını İbni Hacer-i Heytemi, ona karşı yazdığı reddiyelerinde dile getirmiştir. Bu, alimde bulunabilecek ayıpların en kuvvetlisidir. Güveni zayıflatan ve itibarı düşüren huyların en şenii, başkalarından sahih olmayan nakil yapmaktır. İsterse en kuvvetli hadis hafızlarından ve en ileri alimlerden olsun. Hafız Iraki el-Kebir'in onun hakkında söylediği "İbni Teymiyye'nin yaptığı nakillerin bir kısmına itibar olunmaz" sözüne kuvvet kazandırmaktadır. (s. 191)

"Aliyy'ül-kaari Şifa şerhinde diyor ki: Hanbelîlerden İbni Teymiyye, ifrata kaçmış bulunmaktadır. Zira Resulullah aleyhisselam efendimizi ziyaret için yolculuk yapmayı haram saymıştır. Halbuki ziyaretin yakınlık sebebi olduğu bilinmektedir. Onu inkara kalkan üzerine küfür ile hükmolunmuştur. Zira müstehab olduğunda ulemanın icmaı bulunan bir şeyi haram kılmak küfür olur. Bu, mübah olduğunda icma bulunan bir şeyi haram kılmanın da ötesinde bulunmaktadır." (s.188) (*)

"İbni Teymiyye'nin bozucu aklı ile muhalefette bulunduğu her şey, kendi uydurmasıdır. Kendi fasid inanışına göre, def edecek boş bir şüphe bulamadığı zaman "O yalandır" diye başka bir davaya geçer. Onun hakkında "İlmi aklından büyüktür" diyen, insaflı davranmıştır." (s.189)

"Ben, İbni Teymiyye'nin Minhacü's-sünnet kitabında Allahü tealaya cihet [yön] isnadını tafsilatı ile görmüş bulunuyorum... Selef-i salihinden böyle bir söz varid olmamıştır...Bilakis [İbni Teymiyye] onu kendi nefsinden çıkarıp ortaya atmış ve birçok yerde tekrarlayıp durmuştur." (s.203)

"İbni Teymiyye'nin kitapları basılmış bulunduğundan ve onların içinde Ehl-i sünnet inançlarına aykırı meseleler mevcut olduğundan dolayı, alimlere bu meseleleri açıklamaya yönelmek ve bu hususta halkı uyarmak lazımdır" (s.203)

"İbni Teymiyye'nin kelamındaki çekişme ve çelişmeye delalet eden şeylerden birisi de, kitaplarından bir kısmında söylediğinin, diğer eserlerinde ifade ettiğini nakzeder mahıyette olmasıdır. Bu, ya inançlarında hata edip dönüş yapmasından veya ilminin geniş ve eserlerinin çok olup fetvalarını ve ibarelerini yayıp dağıtması sebebiyle, daha evvelki kitaplarında yazdığını unutmasından meydana gelmektedir." (s.222)

(*) Not: İmam-ı Kastalânî, Mevâhib kitabında, "Rasulullahın Kabri Şerifini Ziyaret" kısmında diyor ki: "Kainatın efendisi Muhammed aleyhisselamın mübarek mezarını ziyaret etmek en yüce taat ve en şerefli ibadetlerdendir. Bunun aksine inanan kimse, Hak teala hazretlerine ve Rasulune ve müslüman ümmetine aykırı davranmış ve bu yüzden İslamiyet bağından kopmuş olur. Allah'a sığınırız." (Mevâhibü Ledünniye, c.2, s. 473)

İmam-ı Ebül-Hasen Sübkî buyuruyor ki:

"Resûlullah ile tevessül etmek, yani istigase etmek, ondan şefaat istemekdir. Bu ise güzel bir şeydir. Önceki ve sonraki İslam alimlerinden hiçbiri buna karşı birşey dememişdir. Yalnız İbni Teymiyye bunu inkar etdi. Böylece doğru yoldan ayrıldı. Kendinden önce gelen alimlerden hiçbirinin söylemediği bir bid’at çıkardı. Bu bid’ati ile müslümanların diline düştü."

Büyük âlim İbni Hacer-i Mekkî Fetâvel-hadîsiyye kitabında diyor ki:

"Allahü teâlâ, İbni Teymiyyeyi dalâlete, felakete düşürdü. Gözlerini kör, kulaklarını sağır etdi. Birçok alim, bunun işlerinin bozuk, sözlerinin yalan olduğunu bildirmişler ve vesikalarla ispat etmişlerdir. Büyük İslam alimi Ebül Hasen-il-Sübkinin ve oğlu Tacüddin-i Sübkinin ve İmam-ül’iz bin-cema’anın kitaplarını okuyanlar ve onun zamanında bulunan Şafi’î, Malikî ve Hanefî alimlerinin, kendisine karşı sözlerini ve yazılarını inceliyenler, sözümüzün doğruluğunu iyi anlar."

Mehazlar:

1. Muhammed Abdurrahman Silhetî, Seyf'ül Ebrar, Berekat Yay., İst. 1978.
2. Mevlana Muhammed Fadlurresul, Tashih'ül Mesail, Berekat Yay., İst 1976.
3. Ebu Hamid bin Merzuk, Bera’atü’l-Eş’ariyyin min Akaidi’l-Muhâlifin, Bedir Yay., İst 1994.
4. Yusuf-i Nebhanî, Şevahidü'l-Hakk, Fazilet Neşr., İst.
5. Kâdızade Ahmed Efendi, Birgivî Vasiyetnamesi Şerhi, Bedir Yay., İst.
6. İmam-ı Kastalânî, Mevâhibü Ledünniye, Hisar Yay., İst

AddThis Social Bookmark Button


 

Design by Blogger Buster | Distributed by Blogging Tips